Rüzgar ters yönden eser kimi zaman. Şu an öyle bir rüzgarın karşısında; aciz, kırılgan, rengini kaybetmiş, mevsimsiz bir yaprağım. Seni özgür bırakıyorum can parçam, senin özgürlüğüne esen poyraz, beni yoksunluğuma sürüklüyor. Ters köşelerden bakıyoruz bu acıklı sahneye…
Affedebilmek öyle büyük bir erdem ki… Nefretin o baldan tatlı ama tehlikeli hazzını yaşamak yerine, boyun eğmenin olgun ama incitici burukluğunu hissediyorum. Gururun o asil silueti düşmeliydi üzerimize diye düşünürken, ihanetin kara perdeleriyle perdelendi gece. Gözlerinde ben yokum artık. Bakışların bulanık.
Bir yanımda yazgıya isyankar bir kadın boşluğa bırakmamak için kendini bir cam parçasının ardında, iradesini sınıyor. Öyle çok öfke birikmiş ki boğazında, uçurum kenarlarında çamur kusuyor her haykırışında. Kir pas içinde duygular. Kendimi soyutlayabilmek, uçabilmek, yerin dibine girip yok olabilmek istiyorum. Sığmıyor hazan mevsimi geceme. Dört bir yandan kuşatıldım ihanetin zehirli telleriyle. Dudaklarına bakamıyorum sen konuşurken. Başkalarının kelimeleri olmalı dilinden dökülen, diken diken…
Aslında seni özgür bıraktığım da, benim de kanatlarım açılmalı yeni bir aşka. Açılabilmeli. Ama öylesine kilitlemişim ki seninle kendimi, anahtarsız kaldım apansız. Çilingiri yok aşkın. Tek kapı, tek kilit, tek anahtar. Şafağa kadar uzasa arayışlarım, gün yine de aşka kilitli başlar, ayırdındayım…
Sanki dokunabilsem son bir kez tenine, silinip gidecek üzerindeki o çirkin leke. Tenindeki başka bir teni giyinemem üzerime. Bir tene kaç ten sığdırabilir ki insan bir ömürde? İstesem senden tertemiz sevişlerimi, masum şehvetimi geriye; iade edebilir misin ki ambargo koymadan hiçbir anının gölgesine?
Ne kadar alışkınsın değil mi beni dimdik görmeye? Korkma bu gece de eğilmeyeceğim önünde. Varsın içimdeki yangınlar kanımı kavursun, varsın gizlice söylediğim veda şarkıları kulaklarımda yankılansın. Ben her zaman ki mağrur ve asil kadınım. Yaralarımı kendi başımayken yalarım iyileştirmeye. Güçsüzlüğüm, naifliğim, kırılganlığım hepsini yalnızken sererim geçmişin örtülerine. Biri adım attı mı içime, toplanıverir örtüler bir hamlede. Silkelemek istersem beklerim soylu yalnızlığımı yine. Görmeyeceksin yenilgiyi gözümde. İzin vermediğim sürece, kimse giremez erdemli sevda bahçeme.
Gerçeğe talibim karşında. Ezik değilim, unutma. Tapınakların içinde özenle korunmuş tanrıça heykelleriymişim gibi bakma yüzüme. Etten kemikten bir insanım işte. Bakma omuzlarımın küçüklüğüne, diktir taşırlar gerçeği. İncecik halatlarla bağlıymış aşk gemimiz gelecek limanına, engine yol almayı beklerken, karaya oturdu daha ilk fırtınada. Sen başka bir limanda, ben halatın kopuk ucunda…
Uzaklığın soğuk çizgisi çizilmeye başladı bile aramıza. Üstelik yanımdasın hala. Bana salkım salkım üzüm yediren o güzel ellerin, başka hangi dudaklara dokundu? Ah üzüm deyince, susuzluğunu gidermek için kırmızı şarabın buruk lezzetini de paylaştın mı acaba başka dudaklarla? Sırtımda öyle bir yükle durmaya çalışıyorum ki karşında, yüreğimin kamburu çıktı sen anlamasan da…
Öyle bir kaosa sürükledin ki beni, itaatkar bir düzene pervasızca adım atmış, ağlarını örüp tüm duvarları kaplayan pis bir örümcek gibi hissediyorum kendimi şimdi… Soysuzlaşmadan, yozlaşmadan, bayağılaşmadan kavuşabilmeli bu gece sabaha…
Asalet baskın çıktı öfkeye. Kader diz çöktürdü adalete. Hak etmesem de arkanı dönüp gideceksin biliyorum bu gece. Ağlayacağım, görmeyeceksin. Işıksız kalacağım, bilmeyeceksin. Dilim git derken, gözlerim kal diyecek hissetmeyeceksin. Gururum, yalnızlığım ve ben baş başa kalacağız; asil yaşanamayacak kadar yanlış bir aşkın gölgesinde…
Yolun açık olsun sevdayı paylaştığım adam…
Funda BİLGİLİ