Belki alışkındı kulakların bu iki kelimenin dudaktaki dansına...Hoşça kal; bir daha görüşmenin güvencesiydi. Bir önceki adımıydı bir sonraki buluşmanın...Hoşçakal denir ve hoşça kalınırdı senin aşklarında... Oysa bende elveda demektir hoşça kal, bilemedin; kısacık zamanlara sığan tutkunun kılavuzluğundaki bu aşkta...
Duvarlarıma sana dair çok da fazla olmayan anılarımı çerçeveleyip astığım bir gece vermiştim kararımı. Her nedense çok eğri büğrü duruyordu resimler. Anılar mı yakışmadı resimlere, yoksa resimler mi yapışmadı çerçevelerin sabitliğine anlayamadım. Ama ters duran bir şeyler vardı bu tuhaf görüntüde.Sarhoş naralarını tıpkı birer otriş gibi dolamıştım kelimelerin boynuna. Sonra birdenbire hayretle, o gideceği yönü şaşırmış naraların sokaklardan değil yüreğimden geldiğini fark ettim. Yalpalaya yalpalaya yeni bir limana demir atmaya giden, adımlarını bir türlü aynı hizaya getiremeyen bu ayaklar, benim sevdamı arşınlıyorlardı... Yine yanlış yollara, yanlış ayakkabılarla dalmıştım düşüncesizce. Nasır tutan kalbimdi, parmaklarım sapasağlamdı görünüşte! Bakmamıştım mor sarmaşıklı yaprakların altındaki kocaman dikenlerini saklayan bataklıklara... Ah aylak ruhum; yine aldanmıştı gökyüzünün kızıl, fettan saçlarına...Oysa çeviriverseydi tutkudan körelen gözlerini birkaç bakış aşağıya, sevdasına arapsaçı gibi dolanan yalanları fark edebilecekti...Ah aşka hiç doymayan aç ruhum, kısacık mutlulukların lezzetli mezeler olduğu bu sofrada, kadeh kadeh şarapları hapsedip damağına yine de aç kalktın aşkın saflığına...
Hesaplaşma yüklü bir gecenin sabahıydı sana vedam. Oysa sen sadece hoşçakal dedim sanmıştın... Kan ter içinde kaldı dudaklarım sana söyleyemediklerimi kendime haykırmaktan. Söylesem anlamazdın, biliyorum... Üstünde hiçbir etiket olmayan bir şişeye konmuş bir yardım mesajıydı kelimelerim...Ben ıssız bir adada; yanında almak isteyebileceği üç şeyi bile olmayan bir kazazedeydim. Çok tirajik biliyor musun? Üç şey alamazdım yanıma, almayı isteyebileceğim tek şey sendin... Ve sen bana aynı cümlenin içindeki iki kelime kadar yakın; ve aynı zamanda aynı cümlenin içinde asla bir araya gelemeyecek iki kelime kadar uzaktın...Çelişkilerin bileşkesi bir sevgili...Şarkılar saki olmuştu masama. Hep acı olan mezelerimi getirirken soframa, biri geldi biri gitti upuzun bir yalnızlık boyunca... Şarabımın tadı daha mı mayhoştu ne! O tanıdık tadı yapıştırabilmek için dudaklarıma, günün ağarması gerekti kadehlerin tanıdık lal kırmızısında...
Sana hoşçakal demek hiç kolay değildi... Çünkü benim için hoşçakal, elveda demekti... Benim sözlüğüm neden farklıdır bilemedim hiç... Yazmasın istedim vedalar ve vedalara yüklü anlamlar sayfalarda, boş yere aradım uzun soluklu aşkları yırtık sayfalarda... Nedendir bilmem hep ama hep ayak izleri oldu satırlarımda... Kah kuma gömülüp kaybolan ayakların izlerini aradım çöl ıssızlığı akşamlarda, kah demirden bir örs gibi vurdum adımlarımla vurgun sonlara...
Funda BİLGİLİ